Kemal Kılıçdaroğlu'nun 03.12.2016 günü Adana'daki başkanlık sistemi aleyhine ilk mitinginde sarfettiği sözler gerçeği dramatik bir biçimde gözler önüne sermiştir. Türkiye'de ulusalcılığın(korumacı merkezi devletçiliğin) -uzun bir zamandır- sözde temsilcisi olan CHP'nin başkanı şimdiye değin 'ulusalcılığa karşı sistemli bir savaş veren ve bu savaşta yeryüzünde akla gelebilecek her kesimle ittifak eden' son dönem fetö mensubu -Soros fonlarıyla gürbüzleştirilen- sivil/toplumcu yazar-çizer tayfasından tutuklulara' açıkça sahip çıkmış ve halkı bu sahip çıkış olayına motive etmeye çalışmıştır. 04.12.2016 günü ulusalcı kimliğiyle tanınan yazar Nihat Genç'in ilgi çeken provakatif karşı çıkışı sosyal medyada ciddi bir etki yapmış olup, bu tartışmanın açtığı kanalda kısa bir analizi gerekli gördüm.
Kemal Kılıçdaroğlu(Tesev), Selin Sayek Böke(Tüsiad Bilderberg), Erdoğan Toprak(F.Gülen'ci), Sezgin Tanrıkulu(PKK'nın CIA/Soros kanadı), Prof.Binnaz Toprak(Boğaziçi Üni. üzerinden Soros'un iç-dış örgütleri), Prof.Dr.Sencer Ayata(Müesses nizam'ın elebaşlarından Turan Güneş'in damadı-Odtü içindeki Soros grubu) gibilerin yönetimindeki bir çok fetö destekçisi milletvekili olan CHP bu durumdan bir an evvel kurtarılmalıdır. Şu an karanlık bir çete CHP'de işbaşındadır. Kaset darbesiyle tek aday olarak Kılıçdaroğlu'na başkanlık tepsisi bir yıl evvelinden sunulmuştur. Doğan Medya en az bir yıl boyunca Kılıçdaroğlu'na bazı istihbari yollarla ulaşan Akp aleyhine belgeleri canlı yayınlarda izlettirerek CHP içindeki darbeye zemin hazırlamıştır. Açın Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığına gelişinden önceki son bir senede Mehmet Yılmaz'ın, Rauf Tamer'in, Oktay Ekşi'nin, Bekir Çoşkun'un ve diğer yazarların yazılarını okuyun, hep bir ağızdan Kılıçdaroğlu'nu yazdıklarını göreceksiniz. Niyahetinde Tüsiad ve bağlı kuruluşlardan, Açık Toplum vakıflarından onlarca kişinin kurduğu TESEV kurucularından birisidir CHP Genel Başkanı. TESEV'in açılımı Türkiye Sosyal Etüdler ve Araştırma Vakfı'dır. Bu vakıf İshak Alaton'dan Cem Boyner'e, Boğaziçi Üni. mensuplarından Odtü mensuplarına, ünlü gazetecilerden duayen politikacılara bir çok kalantorun işlettiği küresel finans-kapital oligarşisinin merkezidir. Fethullah Gülen'i soğuk savaş sonrası Rusya'ya ilk götüren ve takdim eden kişi herkesin malum olduğu üzere Alarko Holding'in kurucusu İshak Alaton'dur. Kendisi defalarca bu cemaatin barış, kardeşlik ve huzur için çalıştığını söyleyegelmiştir. Üzeyir Garih'in öldürülmesi olayının da bu ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. Elimde zihnimdeki olguları birleştirmek dışında bir emareye ve delile sahip değilim ancak operasyonel bir cinayete kurban gittiğine eminim ve fail çatışan tüm cepheler olabilir.
CHP'ye dönersek; Türkiye Cumhuriyetini kuran parti hiç bir dönemde içinde halk temsilcilerini barındırmadığı gibi halk çocuklarının idamına el kaldırmış bir partidir. Bugün Kılıçdaroğlu'nun Deniz Gezmiş heykelleri açması ya da soldan soslu bazı kelamlar sarfetmesi tamamen bir tezgahtır. CHP'ye devam etmemiz için HDP'ye de değinmemiz gerek.
Bu tezgah ideolojik çizgide Hdp'de de oynanmıştır ve başarılı olmuştur. Benim şehadetim bazlı düşünürsek 2011'den itibaren açıkça Fetö'yle kol kola bir Hdp yönetimi izledik. Bu Bugün Tv, STV, S haber, Zaman, Taraf, Aksiyon adlı basın yayın kuruluşlarının son dört yıldaki yayınlarının incelenmesiyle hemen ortaya çıkabilecek bir gerçektir.
Apo'nun iki Nevruz'da PKK'ya silahsızlanma çağrısı yaptığı süreçte PKK silahlı bazı eylemlerle süreci sabote etmeye başlamış; Lice'de, sonradan Fetö mensubu subayların kontrolü altındaki kırsal bir bölgede Mahsum Korkmaz'ın heykelinin dikilmesi hadisesiyle, kalekol inşaatlarının yapılmasına karşı sivil itaatsizlik eylemleriyle(bu eylemler neticesi halkı galeyana getirmesi amacıyla bazı göstericilerin öldürülmesi de dahil), yine Lice'de Türk Bayrağının askeri birlik içindeki direkten sökülüp yere atılması olayıyla, Baraj ve Yol inşaat firmalarına saldırılarla çözüm süreci Apo'nun Nevruz mektuplarına rağmen baltalanmak istenmiştir. Hdp bu oyunun demokratik mağduriyet çığlığı olarak 'her renk, her cinsten kimlikçi solculuğun da' beslediği bir Washington-Brüksel-Berlin kurgusudur. Küresel neoliberalizmin aşırı demokrat ve sol görünümlü bir organizasyonudur ve esasta mikromilliyetçidir. Örgütün tabandaki kitleyi büyülemek maksadıyla putlaştırdığı bir 'Serok Apo' figürü üzerinden sürdürülen sloganik söylem sonuçları itibariyle TC'nin yol haritasını kabul eden Apo'nun çözüm sürecindeki tavrını Kürt politikasında yok etmiştir ve Kürt politikası içinde bu gerçeği dürüstçe ifade eden bir ses duymuş değilim. Bu yapı da aynen CHP'nin destek aldığı iç ve dış basından, akademiyadan, düşünce kuruluşlarından beslenmektedir. İsimler farklı olsa da arkadaki zihinsel birliktelik açıktır. Elbette gündelik politikada taraflar tabanların bağlılığını konsolide edebilmek için gizli karşıtlık yapmaktadırlar. Ancak bu gizli karşıtlığı bizce deşifre eden bazı görüntüler de subliminal mesaj yoluyla kamuoyuna iletilmiştir. Gezi olaylarında Atatürk ve Apo bayraklarını sallayanların ele tutuşmasını Selahattin Demirtaş'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı kampanyasındaki görüntüler izlemiş, CHP'nin ve Kemalizmin sembolik kalesi İzmir'de Apo bayrakları, sarı-kırmızı-yeşil örgüt flamaları Türk bayraklarıyla birlikte dalgalanmıştır. Yukarda izah ettiğim üzere bu görüntülerdeki Apo TC'nin planında yol alan Apo değil, PKK'nın demokratik özerklik kalkışması için kullandığı 'Serok Apo'dur.' Bu görüntüler CHP'den HDP'ye kaymalar meydana getirip her iki tabanı 'Demokratik özerklik' menzilinde kaynaştırma sonucu da doğurmuştur. Ekonomik ve kültürel elitizmin merkezi sıfatıyla anılan Nişantaşı ve Cihangir solcularının(asla emekten ve sömürüye karşı olmaktan yana bir solculuk değildir) HDP'lileşmesindeki amaç ilerki günlerde HDP'ye tek başına barajı aştırmaktı ve bu taktik de başarılı olmuş, HDP genel seçimlerde MHP'yi de geride bırakarak barajı aşabilmiştir. Böylece pratikteki zafer ideolojik anlamda da bir zafere erişilmesine psikolojik zemin sunmuştur. 6-7 Ekim olaylarıyla başlayıp hendek-mayın savaşıyla kesin hedefe odaklanan Pkk'yı özgürlük isteyen meşru bir yapı olarak kabul edip devleti vahşi ve gayri meşru gören 'Akademisyenler bildirisi' herhalde 'akademik özgürlük' prensibine uygun sayılmamalıdır. Ancak pratikteki sözde zaferin ideolojinin üretildiği noktayla somutta yan yana gelişi bakımından önemlidir. Bu sözde zafer solu daha doğrusu solculuğu yani antiemperyalist emekçi siyasi eylem ve söylemciliği öyle iğdiş etmiş ve aşağılık bir zemine indirmiştir ki Amerikan bayraklarının dalgalandığı, Amerikan silahlarıyla donatılan Rojava'daki PKK/PYD varlığı sosyalizmin özerk bölgelerde inşa edilmeye başlanacağı bir sürecin öznesi olarak gördürülmüştür. Bu anlamda yine kemalizmin sembolü Cumhuriyet gazetesince Dünya'ya duyurulan Mit tırlarının -Amerikan bayrakları altında- 'sosyalist halk devrimciligini ve özgürlüğü' yok etmek isteyen, kafa kesen, ciğer yiyen bir meczuplar ordusu olan Işid'e silah sevkettiği iddiası, KCK davasında Fetö savcılarınca hedef alınan Hakan Fidan'ı ve onun üzerinden Tayyip Erdoğan'ı ikinci kez hedef alan iddialar olarak CHP-HDP tabanını birlikte hareket eder hale getirmiştir. Bu sayede 6-7 Ekim 2014'teki S.Demirtaş'ın ayaklanma çağrısı Batı'daki Avrupacı Nişantaşı-Cihangir solculuğunun popülaritesi sayesinde Türkiye toplumuna yedirilmeye çalışılmıştır ve burada da muhakkak ki dönemsel bir atak söz konusudur. Cumhuriyet Gazetesinin Kandil'e muhabir gönderip çözüm sürecini el altından baltalamaya çalışan PKK'yı çevreye duyarlı organik tarım yapan bir pembe özgürlük hareketi olarak CHP tabanına sunması gelişi güzel bir habercilik değildir. Bütün amaç Suriye'de geliştirilecek ABD mandası-uydusu özerk(!) Kürdistan'ı Türkiye'de oluşturulacak özerk Kürt bölgeleriyle birleştirmektir.
'CHP'deki Kılıçdaroğlu darbesi' halk çıkarına politika üretmeye açılabilecek parti tabanındaki ulusalcılığı ve bağımsız/yurtsever bir sol muhalefet imkanını sahte sol ağızla yok etmeye ve yukarıda izahını yaptığımız Türkiye'nin parçalanması hedefine yönelik bir operasyondur. Çözüm sürecinde Kürt sorununun Türkiye içi bir formülle bitirilmek istenmesi amaçlanmışken bu amaç küresel finans-kapital çetesinin rotasında reorganize edilen CHP, HDP ve AKP içinden bir takım kişilerin gizli ortaklığıyla zaptedilmiş ve devlet içindeki Fetö yapılanması bu zaptın bürokratik/adli ayağını oluşturmuştur. Yarısından çoğu Fetö mensubu subaylarca ele geçirilmiş Hava Kuvvetlerimizin Şırnak-Uludere'de devletimizle sözde anlık istihbarat paylaşımı yapan Amerikan güçlerince verilen istihbarata dayanarak silahsız köylüleri vurması resmetmeye çalıştığımız büyük planının en önemli adımıydı diye düşünüyorum.
Ben ne gazeteciyim ne savcıyım ne polis ne de hakim; amacım birilerini hayali suçlamalarla zan altında bırakmak değil. Okuduklarım, bizzat şahit olduklarım, duyduklarım, izlediklerimi birleştiriyor ve kafamda ortaya çıkan sentezi izah etmeye çalışıyorum. Hendek-mayın savaşlarıyla Suriye'deki kaosu Türkiye'ye taşımak isteyen ve bu plan dahilinde Türkiye'nin Doğu-Güneydoğusunu günün sonunda Suriye'deki Amerikancı Kürt koridoruyla birleştirmeye çalışan çok büyük bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuzu kısaca anlatmaya çalıştım. CHP bu örgütlenmenin hizaladığı perspektifte yer alan gayri-sol ve Batı işbirlikçisi bir yönetime sahiptir. Bu somut gerçeğin CHP tabanınca çok iyi görülmesi gerekir. Hdp tabanının da bu kurguyu acilen anlaması icap ediyor. Şayet CHP ve HDP yönetimi söz konusu kurguyu kıran yurtsever bir çizgiye çekilemeyecekse, yani her iki partide de yönetim katındaki işbirlikçiler deşifre edilip tasfiye edilemeyecekse bu halde Türkiye sol-sosyal demokrat-sol kemalist seksiyonunu Türkiye'nin birliği ve bağımsızlığına koşturacak milli bir ittifak ihtiyacı vardır. Ülkemizin geleceğe ve gerçek bir bağımsızlığa bir bütün halinde taşınması için yaşamsal önemdeki bu ihtiyacı gidermeye yönelik bir kollektivizmin hayata geçirilmesi en öncelikli görev olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder