7 Ocak 2015 Çarşamba

CHARLİE HEDBO CİNAYETLERİNDEN SULTANAHMET'E, CİZRE'YE VE YEMEN'E

Bugün Fransa'da Charlie Hedbo dergisine yapılan iğrenç saldırıyı kınıyoruz. İnsanlık suçudur. Adicedir. Silahsız ve korunmasız sivillerin silahlı kimselerce öldürülmesi hangi dava adına olursa olsun soysuzluktur. Peki bu dergi neden böyle menfur bir saldırının hedefi oldu. 
Derginin keskin kalemli karikatüristleri ve yazarları bugüne kadar dünya dinlerini, politikacıları ve ünlüleri ifade özgürlüğü bayrağıyla ve politik açıdan doğru olma kaygısı gütmeden hedef aldı.
Charlie Hedbo dergisi oldukça saldırgan bulunan içeriği nedeniyle Fransız otoritelerince yasaklanan haftalık yayın Hara Kiri'nin ardılı olarak 1970'de yayın hayatına başladı. Charlie Hebdo, kendini sıklıkla karalama vakaları yüzünden açılan davalarla yasal süreçlerin içinde buldu. Ancak, asıl şimşekleri üzerine çekmesi yayınladığı Hz. Muhammed karikatürleriyle oldu. Tartışmalar, dergi 2006 yılının şubat ayında, Danimarka'da basılan iki Hz. Muhammed karikatürünü yeniden yayınladığında alevlendi.

Bir grup Müslüman Derneği Charlie Hebdo'ya bu karikatürler nedeniyle dava açtı. Derginin bu sayısı, normal satış rakamlarının çok üstüne çıkarak yarım milyona yakın satış rakamına ulaşmıştı.
Ne var ki bir Fransız mahkemesi, dergiyi Müslümanlardan çok teröristleri hedef aldığı gerekçesiyle haklı buldu.


Tunus'taki Ennahda'nın seçimlerden galip çıkmasının ardından dergi, 2011'de Şeriat Hebdo'su adıyla özel bir sayı yayınladı. Yayıncılar, sayının ‘misafir editörünün' Hz. Muhammed olduğunu ve ‘gülmekten ölmeyenleri 100 kırbaçla cezalandıracağını' yazdı.

Sayı raflardaki yerini aldığı gün derginin Paris Ofisi ateşe verildi. Fransız politikacılar derginin ifade özgürlüğünü savunurken, sayı birkaç saat içerisinde tükendi.

Gülmekten ölmeyenlerin 100 kırbaçla cezalandırılacağını yazan kapak

2013 yılının ocak ayında dergi Hz. Muhammed'in hayatını betimleyen bir karikatür dizisinin ilk bölümü olarak 64 sayfalık bir özel sayı bastı. Saldırıda hayatını kaybeden Charlie Hebdo'nun genel yayın yönetmeni Stephane Charbonnier bu diziye ilişkin, ‘Eğer insanlar şok edilmek istiyorlarsa, şok olacaklar' demişti.



Hz.Muhammed'in domuz burnu monte edilmiş resmi


Şok etme işi kuvveden fiile döndü ve İslam peygamberi domuz burunlu bir fotoyla derginin kapağına kondu. Bir topluluğun etnik, dini, kültürel, kimliksel kutsallarına bu kadar dışlayıcı, sert ve aleni yayını fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmekle hakaret, küfretme ve aşağılayıcı olarak değerlendirmek arasındaki çizgi nedir? Bu tartışmaya girmiyorum. Değerlendirmeyi okuyucuya bırakıyorum. Sosyal medyada bir çok arkadaş profiline "Je suis Charlie" yazısı koyarak olayı protesto ediyor. Çok haklılar, daha fazlasını da yapmalılar.




Ama o zaman sormamız gerekir; bu haklı protestocu arkadaşlar 11.07.2008'de Amerikan Hava Kuvvetleri Afganistan'da düğüne giden bir araç konvoyunu bombaladığında ve 39'u kadın ve çocuk toplam 47 sivili katlettiğinde seslerini bugünkü gibi yükselttiler mi?


Yemen'de 35 kişinin öldüğü bombalı saldırıdan

Bugün Charlie Hebdo saldırısından bir kaç saat evvel Yemen'de polis akademisine kayıt için sırada bekleyen öğrencilerin yanında bomba yüklü bir araç infilak etti ve 35 öğrenci öldü. Ölüler Fransa'dan gelirse sansasyonel Yemen'den gelirse değil, böyle mi düşünmeliyiz? Neden kimse Yemen'deki adi, vahşi saldırından ve cinayetten de bahsetmiyor. Ölenler gariban Yemen'liler olduğu için mi?



Ümit Kurt
Dün Cizre'de 14 yaşındaki Ümit Kurt adlı bir evladımız yine ne olduğu belli olmayan -aslında bellidir, konuyu dağıtmamak için girmiyorum- olaylarda öldürüldü. Ve Sultanahmet'te ne amaç taşıdığı belirsiz bombalı saldırıda zavallı genç bir kadın kendi canına da kıymak suretiyle gencecik bir polisimizi öldürdü. Dünkü bu katliamlar da bugünkü Charlie Hebdo saldırısı kadar ilgi çekmedi. Neden? Küçük çocuğu babasız kalan gariban polisin canı, 14 yaşındaki Ümit Kurt'un ölü bedeni hatta canlı bomba yapılan vücudu parça parça olan o genç kadın Fransa'dakiler kadar kıymetli değil mi?




Fransa'daki menfur katliamı anlamak için Fransa'nın Cezayir'de yaptığı soykırımları, Afrika'da sömürgelerinde yaptığı insanlık dışı olayları bilmek gerekir. Bunları bilmeden bugün yapılan katliamı anlayamayız.
Son sözleri Fransa'nın ve Batı emperyalizminin adi politika ve katliamlarına karşı savaşmış büyük mücadele adamı ve düşünür Frantz Fanon'a bırakalım:
"Şiddeti adet edinmiş sömürgeci ve egemenlere karşı, mazlumların verdiği şiddet refleksleri, o toplumları tedavi eder. Ezilmiş halkı aşağılık kompleksinden, umutsuzluktan ve eylemsizlikten kurtarır; Onu korkusuz kılar ve öz güvenini tekrar kazanmasını sağlar."
Fakat Fanon'un şu sözü yukardakinden daha değerli, daha derin, daha sarsıcıdır:
"Sizi sömürgeleştiren yabancıların sizde yarattığı en büyük yıkım, zamanla sizin kendinize onların gözüyle bakmanızı sağlamalarıdır."
İşte Fanon'un bahsettiği "kendimize bizi sömürgeleştirenlerin gözüyle bakmak" hastalığı maalesef hala tam olarak tedavi edilememektedir. Zira hastanın tedavisi ancak ve ancak onun kendini hasta olarak kabul etmesine, hastalığıyla yüzleşmesine ve tedavi yollarını aramasına bağlıdır.




Dün ve bugün Cizre'de, Sultanahmet'te, Yemen'de, Fransa'da ölenlere rahmet diliyorum. İnsanlığın can çekiştiği dünyamız üzerindeki güç savaşlarının sorumlusu dün ve bugün ölenler veya öldürenler değillerdir. Bu katliamların failleri yeryüzünü bataklığa çeviren finans-kapital,silah ve enerji tröstleridir. Batı emperyalizmidir, siyonist hegemonlardır.


















1 yorum:

  1. Saygın bey,
    sanırım konuya vakıf değilsiniz Ümit evladımız boya badana işleri ile uğraşırken rastgele açılan ateş sonucu "öldürüldü"

    YanıtlaSil