9 Aralık 2014 Salı

YAKUP ŞEVKİ PAŞA'YI HANGİMİZ NE KADAR BİLİYOR?

Tarihte tesadüflerin rolü çok büyük gerçekten de. Tabii tesadüf dememek gerek bunlara. Dini inancı olan insanlara göre kader. Tarihsel maddecilere göre sosyal determinizm... (Bana göre kader ve sosyal determinizm aynı şeylerdir.)
İlgilenenler hatırlar; Mustafa Kemal Paşa 15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya gitti. Daha sonra 1918'in Haziran ayında Viyana ve (bugünkü adı Karlovy Vary olan) Karlsbad'a giderek böbrek tedavisi gördükten sonra Sultan Mehmed Reşad'ın vefatı ve Vahdettin'in tahta geçmesi üzerine 2 Ağustos 1918'de İstanbul'a döndü. 15 Ağustos 1918 günü 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne atandı ve ardından kendisine Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) ünvanı verildi. Mondros anlaşmasının imzalanmasıyla 13.11.1919'da başkente geri gelip altı ay burada İstanbul'da Harbiye Nazırı olmak için bekledi. Bu arada Sultan Vahdettin'in kızını istediği ve Vahdettin'in "benim kızım emrim altındaki bir zabitle evlenemez." diye kendisini terslediği de bilinen bir olay. Kısaca Kemal Paşa emperyalist ülkelerce parçalanıp yok edilmek üzere olan ülkenin kurtuluş yollarını aramış ve silahları toplatılan ordu'nun başına geçebilmek için çok uğraşmıştır. Harbiye Nazırı olursa emri altına aldığı orduyu işgalcilere karşı savaştırabileceğini düşünmüştür. Bu amacı gerçekleşmemiştir. Akabinde Samsun macerası başlıyor zaten ve devamı da herkesçe bilinir.



İşte böyle bir dönemde ordunun silahları toplatılırken, silahlarını teslim etmeyen tek bir komutan vardır: Doğuda hiç yenilmemiş olan 9.Ordu komutanı 1876 Harput doğumlu Yakup Şevki Paşa.

Doğuda ateşkes hattına alınan bu ordu, İngilizlere karşı direnerek geriye çekilirken, Yakup Şevki Paşa'nın üstlendiği büyük sorumlulukla, Kars ve Ardahan bölgesindeki  silah, top, cephane ve yiyeceğini, İtilaf Devletleri'ne teslim  etmemiş ancak bunları taktik yaparak Mondros Antlaşması hükümlerine göre aldığı kesin emirlere uymak suretiyle 1914 Doğu sınırının gerilerine yığmıştır.

Bu arada Kars'ta işgale karşı buluşan yerel direniş önderleri Mondros'u kaale almaksızın Kars Milli Şurasını toplamışlar ve Cenub-ı Garbi Kafkas Hükümet-i Cumhuriyesi yani Güneybatı Kafkas Hükûmeti'ni kurmuşlardı. Bu hükümetin arkasında Yakup Şevki Paşa ve silahlarını teslim etmemiş, hiç yenilmemiş moralli ordusu vardı. Yakup Şevki Paşa İstanbul hükümetinin Mondros anlaşması uyarınca yaptığı tüm baskılara rağmen İstanbul'u oyalayarak zaman kazanmış ve mevcut silahları hem halka dağıttırmış hem de gizli ambarlara saklatmışsa da gözlerinde ilerleyen rahatsızlık onu çalışamaz hale getirmişti. Vilayatı Şarkiye Müdafai Hukuk Cemiyeti (Doğu İllerinin Haklarını Koruma Cemiyeti) yetkilileri tarafından, Yakup Şevki Paşa'ya Erzurum'da başlayan milli hareketin başına geçmesi teklif edildiğinde, Paşa kendilerine şöyle demişti :
"Yolunuz doğrudur, size başarı dilerim. Ben de ateşkes şartlarını görünce burada kalarak milletle beraber çalışmayı düşündüm. Fakat şimdi İstanbul'a dönmek zorundayım. Çünkü gözlerimden çok muzdaribim, tedaviye muhtacım. Burada kalsam size yardımım olmaz, belki de yük olurum.." 

En sonunda hem İstanbul hükümetinin ağır baskısı hem de görmesinin gitgide kötüleşmesi ona İstanbul'a dönme kararı aldırdı. İstanbul'da tutuklanması olasılığını bildiğinden, tümen komutanları olan arkadaşlarının da ; memleketin ve ordunun selameti için başlarından ayrılmaması temennilerine rağmen, komutayı oradaki en kıdemli tümen komutanı Erzurumlu Rüştü Bey'e bırakarak 26 Nisan 1919 günü İstanbul'a gelmiş, gözlerinin tedavisi için Haydarpaşa Hastanesine yatmıştı.

Hastanede yatarken "Kars'tan bazı yiyecek maddesinin sınırlarımız içine taşınması, halkın silahlandırılması, Kars'ta milli bir irade ve milli kuvvetin kurulması" suçlarıyla İngilizlerce sorguya çekilmiş ve İstanbul'un işgalinden hemen sonra, 21 Nisan 1920 günü Üsküdar'da Nuh kuyusundaki evinde yine İngilizlerce tutuklanarak Mayıs ayında Malta Adasına götürüldü. 

Çok iyi derecede Almanca ve Fransızca bilen Şevki Paşa Malta'da boş durmamış İngilizce öğrenmiş ve derin Tarih ve Askeri bilgilerini geliştirmiştir. Dönemin meşhur Malta sürgünlerinden gazeteci A.Emin Yalman o günleri anlatırken “Çoğumuz dertli gibi dolaşır, kağıt oynayarak zaman öldürmeye çalışırdık. Şevki Paşa hiçbir zaman halinden şikayet etmedi, hiçbir oyun ve eğlencemize katılmadı ve bir dakikasını bile boşa geçirmedi, okudu okudu…” demektedir.

Gazi Mustafa Kemal'in 1921'de yaptığı tutukluların değişimi anlaşmasıyla 21 Kasım 1921'de vatana kavuşan Paşa, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından 2. Ordu Komutanlığı'na atandı. Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal olmak üzere Kurtuluş Savaşı'ndaki üst düzey komutanlar tarafından "Hocam" diye çağırılır, bütün komutanlar tarafından büyük saygı görürdü. Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz etmiş, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getirmiştir. Yerine getirmediği tek emir ise, Afyon'un ele geçirilmesinden sonra, komuta ettiği 2. Ordu'nun sol yanının ileri sürülmesidir. Yakup Şevki Paşa bu emre "kendi cephesinden çekilen olmadığı" gerekçesiyle itiraz etmiş, bunun üzerine cephe karargahı Paşa'yı atlayarak emri direk birlik komutanlarına vermiş, bu birlikler ileri harekata başlayınca Paşa da mecburen emri uygulamak zorunda kalmıştır. Büyük Taarruz'un zaferle sonuçlanması, bu planla zafer kazanılacağına pek ihtimal vermeyen Paşa'yı sadık bir Mustafa Kemal hayranı yapmıştır.9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşunun ardından komuta ettiği 2. Ordu ile beraber Çanakkale Boğazı'nda bulunan İngiliz güçlerinin kuşatılması harekatında görev almıştır.

Tarihin seyri böyle enteresan işte. Çünkü Kurtuluş Savaşının dinamosu Yakup Şevki Paşa'nın Doğu'da bıraktığı ordu ve silahlardır. Bu ordu dağıtılmış ve silahları teslim edilmiş olsaydı belki de savaş kazanılamayacaktı. Peki ya Yakup Şevki Paşa görme yetisini kaybetmese...Osmanlı ordusunun en prestijli ve saygın komutanı olarak büyük ihtimalle Milli Mücadeleyi başında olduğu orduyla o örgütleyecekti ve bugün Milli Mücadele komutanı ve Cumhuriyetin kurucusu olarak Anıtkabir'de Mustafa Kemal Atatürk yerine Yakup Şevki Atatürk yatıyor olacaktı. Mustafa Kemal Atatürk te bugün çoğunluğun Yakup Şevki Paşa'yı bildiği kadar bilinecekti. Tabii Yakup Şevki Paşa'nın askeri ve siyasi dehasının Mustafa Kemal Paşa'nınki kadar olmadığını da yaşanan olaylar açıkça gösteriyor. Bu gerçeği belirtmeden geçmeyelim.

Bir anekdot daha; Yakup Şevki Paşa Galiçya Cephesinde kazandığı zaferden sonra cephede üstün maharetlerinden dolayı Berlin’e İmparator sarayına davet edilmiş ancak sarayın kapısında Türk Bayrağı bulunmadığı gerekçesiyle saraya girmemiş ve Almanlar Türk Bayrağını asmak zorunda kalmışlardı. Galiçya'da 15.Ordu Komutanlığı sırasında gösterdiği üstün başarıdan dolayı Almanya İmparatoru 2. Wilhelm kendisine "Çivi" lakabını takmıştı. Teşekkür için cepheye gelen İmparator, kolordumuza armağan olarak bir vagon içki ve yiyecek göndermişti. Ancak sofrada içki yerine ayran, salam yerine Harput köftesi görünce çok sinirlenmişti. Bu olayı kendisine hakaret telakki ederek, Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya baskı yapmış ve bu değerli kumandanı İstanbul'a geri aldırtmıştı. 

1939'da vefat eden Yakup Şevki Paşa önce Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi. Naaşı daha sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ve Atatürk'ün silah arkadaşları için Atatürk Orman Çiftliği arazisinde oluşturulan Devlet Mezarlığı'na nakledildi.
Seni kimseler bilmese anmasa da biz biliyor ve saygıyla anıyoruz, huzur içinde uyu Yakup Şevki Paşa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder