Büyük bir baskı altındayız. Hiç bir şeye biz karar vermiyoruz. Ellerindeki yüksek teknoloji ve iletişim araçlarıyla bir algı yaratıyorlar. O yaratılan algı üzerinden bizim taleplerimizi ve arzularımızı oluşturuyorlar. Ve tamamen buna yönelik bir hayat tanzim ediliyor devamında.
Şimdi esas sorun budur. Bu kuşatmayı nasıl kıracağız? Yani öyle yüksek bir bilinç gerekmektedir ki, bu meseleyi derinine kavrayıp yoğun tüketim sisteminin her dakika gözümüze soktuğu hiç bir boyalı,ışıklı, cafcaflı, albenili şeye kanmayıp kapılmayalım. Bu bilincin oluşması zordur. Hele kentte hiç mümkün değildir. Bireyin istese de istemese de parçası olduğu kent yaşamının koşulları ve kent kültürü bizatihi tüketim sisteminin dişlileri haline gelmiştir.
Sorumuz şu: "konumuz olan ana problem yani kapitalizmin, yani serbest piyasacılık-sözde eşit rekabetçi piyasa'ya perde gerisinde yön verenlerin, onların kurumlarının, dillerinin, argümanlarının, kurgularının, her duruma göre değişen ideolojilerinin ağır hegemonyasından nasıl kurtaracağız canımızı?" Şimdiye dek söylenegelen marksist yahut devrimci beylik laflarla bu açmazdan çıkılamadığına da hep birlikte ve yaşanan tüm tecrübelerle şahidiz ki bir de ortada hepimizin malumu uzay çalışmalarıyla tahkim edilmiş müthiş bir istihbaratçılık, ajan-provokatif usulleri matematiksel nizamla akla gelebilecek her alanda kullanan muazzam bir organizasyon ve yine halkların elinde olmayıp egemenlerde olan yüksek teknolojiye dayanan feci silahlar vardır.
İç karartıcı bu tablo karşısında umut elbette yine de insanda. Peki o insan nerede? O insanı arıyoruz her yerde, çalıştığımız işte,çarşıda pazarda, sokakta, dünyanın her yerinde... vardır o insanlardan... hepimiz karşılaşırız. Bir video dolaşmıştı internette bir kaç ay evel. Köylü Ekrem'in videosu. Köylü Ekrem'i hatırlamak, aklımızın bir yerinde, bilhassa kent insanları olarak hatırımızda tutmak belki fiili bir yöneliş-hallediş değildir ama zihnimizde o fiile yakın durmak, o fiili canlı tutmak ve çevremizle bunu paylaşmak aslında dipten gelecek dalgaların bir tsunamiye dönüşebilme umudunu ayakta tutmayı sağlıyor. Bu kısır ve yok edici düzende umudun hiç olmazsa zihnimizde ayakta kalabilmesini sağlayan köylü Ekrem'leri çoğaltmaya bakalım.
Köylü Ekrem'den inciler:
"40 yaşımda doğduğumu hissediyorum. Şimdi çocukluğuma doğru büyüdüğümü ve kesinlikle çocuk öleceğimi söyleyebilirim."
"Sistemin bana verdiği her şeyi reddettim. Kendime estetik ve ahlaktan başka kendime hiçbir sınır koymadım… Ben nihayetinde ellerim kadar varım… İşletme okumanın verdiği tesirle, “para daha kolay nasıl kazanılır, verimli işletmecilik nasıl yapılır” öğretisiyle yaşadığımı ve hayatın sadece bu olmadığını birgün bir kaya tırmanışında düştüm ve iki kaburgamı kırdığım gün öğrendim. Orada iki gün yattım ve düşündüm: var ile yok arası bir saniyeden bile kısa, bir an!… Hiç ölmeyecekmiş gibi sadece çıkar amacıyla yaşamak, para için yaşamak çok yanlıştı. Çünkü kazandığım her şey bir anda yoktu.Tabii ki epeyce çevremde epey tepki aldım. Kendine yazık etti, çok zekiydi, şimdi ıvır zıvırla uğraşıyor diyorlar."
"Put mu yapıyorsun diyorlar, tepiyorlar.Ayağıyla dokunuyor, affedersiniz kadını okşuyorlar heykeli falan.Çirkin şeyler. Ama bu insanlara gelip yardımcı olmak lazım. Şimdi paranın sadece bir köle olduğunu, sadece bir araç olduğunu, temelin aslolanın hedefin amacın insan olduğunu biliyorum."
"Tıptan tıp öğrencilerinden biri heykeli devirdi. O kadar üzüldü ki. Bakın dedim.İstersem ben bunların hepsini tutar camdan atarım dedim.Gözümü bile kırpmam. Lüften üzülmeyin dedim, sizden değerli değil ki. Ben hepsini sizin için yapıyorum dedim. Hiç önemli değil, insanın yanında heykel ne ki yani. Nihayet ağaç parçası, taş."
"Başhekimdi, bunları siz mi yaptınız , dudak bükerek siz mi yaptınız dedi. Yani küçümseyerek köylüler böyle bir şey yapamaz tavrı vardı. MAALESEF BEN YAPTIM DEDİM."
"BAŞHEKİMMİŞ, HİÇ FARKETMİYOR. BEN DE KÖYLÜ EKREM'İM YANİ. FARKETMİYOR ONUN ŞEYİ."
Ardından kentteki bilinç sahibi birinin iç sesi :
"Savaşılması gereken düşmanlar var ve onlar şehirde. Benim gibi milyonların yaşadığı bu kenti, kentlerimizi bu pis lisan ve öldürücü kirli havadan temizlemek gerek. Sen de gidersen, senin gibi olanlar da giderse geriye kalan masum ve mazlum olan bilinçsiz milyonlar ne yapacaklar."
İçten gelen o sesin karşısına dikilen başka bir ses :
"Acaba bu savaşma isteğim aslında bir savunma hattı mı içimde tesis ettiğim? Hem kaçmaktan, boyalı, afilli, her türlü alternatife ulaşabileceğim kenti terk etmeye cesaret edemediğim hem de kendimi kentin öğütücü çarklarına tamamen teslim etmemek için mi bu savaş hattını kuruyorum yüreğime, yoluma, yarınıma?"
Demek ki tespit ettiğimiz kent ve tüketim düzeni açmazı yanında sözde bunları farkeden bilinç sahibi bizlerde de bir açmaz var. Bu dışsal ve içsel açmaz ying yang gibi birbirinin içine geçmiş. Biri çözülmeden diğeri de çözülemeyecek. Ve esas olarak ilk adım içsel açmazlarımızı çözmektir. Yani bu bilinçtekilerin bir karar vermesi gerekmektedir.
Köylü Ekrem'in video linki:
Köylü Ekrem'in video linki:
https://www.youtube.com/watch?v=LW3BY5qzhlg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder