Kendimi eleştirdiğim bir meseleyi paylaşacağım.
Dün Erdal Eren'in asıldığı günün 34. yılıydı. Bir iki cümleyle Erdal Eren'i anıp o günlerde Erdal Eren'in olduğu cezaevinde yedek subay olan Gazeteci sayın Namık Koçak 'ın anılarını paylaştım. Bu anıları Erdal Eren'in geçen seneki ölüm yıldönümünde de paylaşmıştım. Arada da bir kaç kere daha okumuşluğum var.
Özeleştirime gelince; Namık Koçak bey'in anılarında 3 no'lu bölümde Namık bey'in Erdal'a sigara verdiği ve Erdal'ın kabul etmediği ancak yan hücreden Ali Bülent Orkan'ın "ben içerim" diye seslendiği yazılı. Defalarca okumama rağmen "Ali Bülent Orkan" kimdir diye hiç merak etmedim. Daha da dürüstçesi, dikkatimi bile çekmedi "Ali Bülent Orkan". Halbuki anıların o kısmı Mamak cezaevinde idamlık mahkumların konulduğu hücrelerde olan bitenle ilgili:
Mamak Notlar 3
"Nöbetçi subayları tecrit’in demir kapısına geldiğinde nöbetçi asker var gücüyle “Dikkkkaaaaaaattttttttt…” diye bağırırdı. Her gece, ertesi sabah alınıp götürülecekleri endişesiyle yatan idam mahkumlarının, bu sesle yerlerinden fırladıklarını düşünmek bile insanın tüylerini ürpertiyordu. Erdal; çok sakin, sessiz, içine kapanık bir gençti. Tutuklularla konuşmak yasaktı ancak idam mahkumlarıyla kısa sohbetler oluyordu, “Erdal’a sigara ister misin?” diye sorardım, “İstemem Komutanım” diye yanıtlardı. Yan hücredeki Ali Bülent Orkan sigara sözünü duyunca, “Ben içerim, bana ver o sigarayı” diye seslenirdi her seferinde."
"Nöbetçi subayları tecrit’in demir kapısına geldiğinde nöbetçi asker var gücüyle “Dikkkkaaaaaaattttttttt…” diye bağırırdı. Her gece, ertesi sabah alınıp götürülecekleri endişesiyle yatan idam mahkumlarının, bu sesle yerlerinden fırladıklarını düşünmek bile insanın tüylerini ürpertiyordu. Erdal; çok sakin, sessiz, içine kapanık bir gençti. Tutuklularla konuşmak yasaktı ancak idam mahkumlarıyla kısa sohbetler oluyordu, “Erdal’a sigara ister misin?” diye sorardım, “İstemem Komutanım” diye yanıtlardı. Yan hücredeki Ali Bülent Orkan sigara sözünü duyunca, “Ben içerim, bana ver o sigarayı” diye seslenirdi her seferinde."
Yani Ali Bülent Orkan da idamlıklardan.
Dün bahse konu yazıyı paylaştıktan sonra farkettim ve aklıma takıldı. Şimdi baktım google'dan, Erdal Eren'in yan hücresinde kalan Ali Bülent Orkan ülkücüymüş ve o da idam edilmiş. Sekiz işçinin öldürüldüğü meşhur Piyangotepe katliamı davasında yargılanmış. İdam edildiği tarih 13 Ağustos 1982.
Erdal Eren "bizim çocuk" ya ! Ali Bülent Orkan adını duymamışız ya!
Bizden olmayanın idamlık olması ilgimizi bile çekmiyor. Beynimiz, düşünme sistematiğimiz ne hale getirilmiş. İdamlık Ali Bülent Orkan'ın adını kaç kez okumama rağmen ufacık bir merak bile gelişmiyor kafamda. Ne yazık !
İşte hepimizin savaşması gereken şey bu değil mi? Ali Bülent Orkan'ın farkına varmadığım için özür diliyorum. Çünkü 1980 öncesi sağ-sol çatışmasının kurgu olduğunu, darbeye zemin hazırlanması için bu ülkenin yiğit çocuklarının sokaklarda tokuşturulduğunu biliyorum. Benim vicdanımdaki suçlu Ali Bülent Orkan değildir. Suçlu rahmetli Ali Bülent Orkan ve diğerlerinin hassas değerlerini tahrik ederek kullanıp, ellerine silahı verip onlara "dinsiz,namussuz,hain,bölücü" diye insan öldürten ve onlara "vatanı kurtaran kahraman" gazlaması yapan gerideki organizasyonun yöneticileridir, arkadaki karanlık cani akıldır.
İnternette biraz gezinince bakın Ali Bülent Orkan'la ilgili neler buldum.
Helikopterinin düşmesiyle vefat eden Muhsin Yazıcıoğlu öldükten sonra okuduğu Kuran-ı Kerim'in arasından Ali Bülent Orkan'ın mektubu çıkmış. Mektup bir kaç cümleden oluşuyor:
"Selamün aleyküm başkanım ben Ali..
Çok sevinçliyim. Aldığım idam cezası 1 hafta ertelendi.Ben 1 hafta sonra öleceğim diye sevinmiyorum.Hatim indiriyordum yarım kalmıştı. Onu tamamlamaya fırsat kazandım ona sevindim.
Benden ve benim gibilerden Yasin-i Şerif'i esirgemeyin.Kaza oruçlarım vardı bitirdim sanıyorum aklım pek yerinde değil, belki Yasinleriniz bana şefaatçi olur."
"Selamün aleyküm başkanım ben Ali..
Çok sevinçliyim. Aldığım idam cezası 1 hafta ertelendi.Ben 1 hafta sonra öleceğim diye sevinmiyorum.Hatim indiriyordum yarım kalmıştı. Onu tamamlamaya fırsat kazandım ona sevindim.
Benden ve benim gibilerden Yasin-i Şerif'i esirgemeyin.Kaza oruçlarım vardı bitirdim sanıyorum aklım pek yerinde değil, belki Yasinleriniz bana şefaatçi olur."
Dönemin ülkücülerinin müdafiiliğini yapmış Av.Can Özbay'ın müdafii Ali Bülent Orkan'la ilgili anıları :
"12 Eylül döneminde iki müvekkili idam edilen ülkücülerin ünlü avukatı Can Özbay, müvekkilinin idam edilmesini önlemek için 12 Eylül döneminin Adalet Bakanı Cevdet Menteş'in evini basıp yatak odasına girdiğini anlattı. Can Özbay'ın, iki müvekkili, Piyangotepe Katliamı sanığı Ali Bülent Orkan ile Balgat Katliamı sanığı Mustafa Pehlivanoğlu 12 Eylül darbesinden sonra idam edildi. Sağlık sorunları bulunan Ali Bülent Orkan'ın idam edilmemesi için çok mücadele ettiğini söyleyen Özbay o günlerde yaşadıklarını şöyle aktardı: Orkan'ı kurtarmak için dönemin Adalet Bakanı Cevdet Menteş'in evini gece 12'de, kapısını zorla kırarak bastım. Bakanın yatak odasına girdim. Başında takke, üstünde geceliği ile karşıma aldım. Müvekkilimin sağlık sorunları olduğunu, asılamayacağını anlattım. Önce kızdı, epey münakaşa ettik, fakat beni dinleyince ikna oldu. Kalktı, giyindi, beraber Adalet Bakanlığı'na gittik. Orada bana idamı durduracağına dair söz verdi. Eğer o idam dursaydı, diğerleri de dururdu. Ama daha sonra Kenan Evren'le görüştükten sonra sözünde durmadı."
"12 Eylül döneminde iki müvekkili idam edilen ülkücülerin ünlü avukatı Can Özbay, müvekkilinin idam edilmesini önlemek için 12 Eylül döneminin Adalet Bakanı Cevdet Menteş'in evini basıp yatak odasına girdiğini anlattı. Can Özbay'ın, iki müvekkili, Piyangotepe Katliamı sanığı Ali Bülent Orkan ile Balgat Katliamı sanığı Mustafa Pehlivanoğlu 12 Eylül darbesinden sonra idam edildi. Sağlık sorunları bulunan Ali Bülent Orkan'ın idam edilmemesi için çok mücadele ettiğini söyleyen Özbay o günlerde yaşadıklarını şöyle aktardı: Orkan'ı kurtarmak için dönemin Adalet Bakanı Cevdet Menteş'in evini gece 12'de, kapısını zorla kırarak bastım. Bakanın yatak odasına girdim. Başında takke, üstünde geceliği ile karşıma aldım. Müvekkilimin sağlık sorunları olduğunu, asılamayacağını anlattım. Önce kızdı, epey münakaşa ettik, fakat beni dinleyince ikna oldu. Kalktı, giyindi, beraber Adalet Bakanlığı'na gittik. Orada bana idamı durduracağına dair söz verdi. Eğer o idam dursaydı, diğerleri de dururdu. Ama daha sonra Kenan Evren'le görüştükten sonra sözünde durmadı."
Adalet Bakanı'nın evini bastığı için hakkında soruşturma açılmadığını söyleyen Özbay, 'Çünkü haklıydım, bana hiçbir şey yapamadı' dedi.
'Anneme düğüne çıkar gibi olduğumu söyle...'
Namaz kılıp, abdestini alan Orkan, beyaz gömleği giyip sehpaya yürüdü, ilmeği kendisi boynuna geçirdi...
Namaz kılıp, abdestini alan Orkan, beyaz gömleği giyip sehpaya yürüdü, ilmeği kendisi boynuna geçirdi...
Avukat Özbay müvekkili Ali Bülent Orkan'ın idam edilişini şöyle anlattı: "O gün akşama kadar birilerine ulaşıp idamı engellerim diye koşuşturdum. Ama herkes benden kaçıyordu. Son anda beni aradılar. Kardeşimle birlikte bir arabaya atlayıp Ulucanlar Cezaevi'ne gittik. Önce tüylerim ürperdi. Çünkü ambulans ve içinde bir tabut gördüm. 'Acaba biz gelmeden astılar mı?' diye korktum. Ama sonra baktım ki, cezaevi avlusunda darağacı hazırlanıyor. İçeri girdim. Orkan çok şık giyinmişti, çakı gibi olmuştu. Doktorlar ona 'Başın ağrıyor mu, midende bir sorun var mı, boğazın ağrıyor mu?' diye sorular soruyorlardı. O ise sağlık sorunları olmasına rağmen hepsine 'hayır' diye yanıt veriyordu. Doktorlar 'Peki bu soruları niye sorduğumuzu merak etmiyor musun?' deyince 'Sohbet için olmadığını biliyorum herhalde. Beni idam edeceksiniz. Ama merak etmeyin turp gibiyim, hepinizden sağlıklıyım' yanıtını verdi. Sonra imamla tövbe duası okudu, namaz kıldı, abdest aldı. Bana 'Arkadaşlarıma, anneme çok selam söyleyin' dedi. 'Anneme düğüne çıkar gibi olduğumu söyleyin' dedi."
"Sonra oturdu bana son bir mektup yazdı. Ama onu bana vermediler, halen de vermiş değiller. Orada işlediği iddia edilen suç ile ilgili çok önemli şeyler olduğunu düşünüyorum. Sonra bir nara attı ve 'Avukatımı öpebilir miyim?' dedi. İzin verdiler, beni alnımdan öptü. Sonra beyaz önlüğü giydi. Celladı kabul etmedi. Boynuna ilmiği kendisi geçirdi ve hemen tabureyi tekmeledi. O yüzden ölümü çok gecikti. Ben karşısına geçtim, halen sağdı. 'İçinden Ayet-el Kürsü'yü oku' dedim. Ben sesli okudum, o dudaklarını kıpırdatarak okuyordu ve sonunda can verdi. Onu kimsesizler mezarlığına gömmüşler. Kardeşimle onu oradan çıkartıp gömdük."
Bu ülkede inandıkları dava için kişisel menfaat gütmeden ölüme yürüyen herkese saygı duyulması ve hangi cepheden hangi fikirden olursa olsun ölülerin anılarına saygısızlık yapılmasına müsaade edilmemesi gerektiğine dair duygu ve düşüncemi "Ali Bülent Orkan"ın farkına varınca dile getirmek istedim. Defalarca okumama rağmen "bizim çocuklar" saplantım nedeniyle rahmetli Ali Bülent Orkan'ı ufacık bile olsa merak etmediğim için rahmetliden ve kendimden özür diliyorum.