Bundan 19 yıl önce ben henüz genç bir lise öğrencisiyken politik kimliğimi bulma çabası içinde kendimle ve etrafımla cebelleştiğimde tanıdım Metin abiyi. Her toplumsal olaya koşar, elinden düşürmediği makinesiyle Evrensel gazetesine haber yetiştirirdi. Tanıştıktan beş altı ay sonra Eyüp'te stadyumun içine alınıp dövüle dövüle öldürüldü o zamanın anlı şanlı polisleri tarafından.
Asla unutmam, Mehmet Ağar emniyet genel müdürüydü. Feci günlerdi. Çok acı olaylar yaşandı, yaşadık. Arkadaşlarımız nedensiz cezaevlerine atıldı, öldürüldü. Ben de kendi payıma o dönem kötü şeyler yaşadım.
Metin abim... Metin abiyi dövdükçe Ağar'ın polisleri, hepsi vatan kurtardığını, kahraman olduğunu düşünüyordu, eminim. Halbuki o polisler de Metin abi gibi gariban, fakir, eşitsizlikler içinde büyümüş Anadolu çocuklarıydı. Düzen kendi tetikçilerini müthiş beyin yıkama yöntemleriyle öyle bir yetiştiriyordu ki. Resmi ya da sivil, ne farkeder...
Metin abi göz altına alınmadan tahminimce üç dört saat evel bir kaç muhabir arkadaşıyla çay içtiğimiz büfeye gelmişti. Ayak üstü sohbet ettik. Hep gülümseyen, etrafına hep iyilik saçan, kısa boylu ama hızır gibi genç bir adamdı.
Yanlış hatırlamıyorsam pazar günüydü. Ümraniye cezaevinde devlet güçlerince öldürülen iki devrimci tutuklunun cenazesi Alibeyköy'den kalkacaktı. Hepimiz öfke doluyduk. Polis Eyüp'ten Alibeyköy'e giden yolları kesmişti. O gün polisler cenaze merasimine izin vermek bir yana, katılanları coplaya coplaya göz altına aldılar. Ben hızlı bir koşucu olduğumdan kendimi kaptırmadım ve orada oturan hem de ülkü ocaklarına takılan bir arkadaşımın beni evine almasıyla kurtuldum. Hayatın cilvesi, o arkadaşımın babası da polisti. Fakat benim için ne onun babasının polisliği ne ülkücülüğü mühimdi. Biz arkadaştık. Ve o olaylarda kendisini, ailesini riske atarak beni göz altına alınmaktan kurtardı o arkadaşım. Bugün ne o arkadaşım o günkü fikirlerini sürdürüyor ne de ben 17 yaşımdaki gibiyim. Her şey geçip gidiyor, geriye kalanlar bunlar oluyor işte.
Metin abi maalesef gazeteci olmasına rağmen toplu göz altına alınanlarla beraber Eyüp stadına götürülmüş. Herkes bir güzel dayak yemiş ama ona muamele başka olmuş. Kafasına cop vura vura katletmişler. Hikayeyi bilirsiniz, "Duvardan düşüp öldü." Ülkemizde bu tür hikayeler çoktur. Vedat Demircioğlu da 1968'de Amerikan 6.filosunu protesto eylemleri sırasında İtü yurdunda pencereden aşağı düşerek ölmüştür, değil mi?
Metin Göktepe'nin öldürüldüğünü olaydan iki gün sonra öğrendim. Olayların ertesi günü yada ikinci günü Çanakkale'ye gitmiştim. Geri dönemedim ve düşündükçe hep üzülürüm, Metin abimin cenazesine katılamadığım için. Ne diyeyim. Rahat uyu abim. Rahat uyu...Vedat gibi, Deniz gibi, Sinan gibi, Mahir gibi rahat uyu. Bizler bu ülke gençliğinin kanına ekmek doğrayanları artık daha iyi biliyoruz. Rahat uyuyun hepiniz !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder