9 Eylül 2015 Çarşamba

PKK VE HDP'YE GERÇEKÇİ BAKINCA GÖZÜKENLER

Bay Demirtaş konuşuyor tv'de; barış istemiş hep, öyle diyor.

6-7 Ekim'de milleti sokağa döküp elli beş insanımızın ölümüne kim sebep oldu?

'Halkımız kendi güvenlik tedbirlerini alsın' diyen, yani silahlanin diyen kimdi?

'Sırtımızı Ypg'ye dayıyoruz' diyen eş başkanınız Figen hanım aslında 'sırtımızı Pkk'ya dayıyoruz' dedi bay Demirtaş.

Çünkü Ypg PKK'nın Suriye koludur, Fehman Hüseyin adlı Suriye Kürdü PKK'nın silahlı birimlerinin başındadır, bir numarasıdır ve bu ekip hiç bir zaman barış falan istemedi. Bu ekip kendilerine sözü verilen birleşik Kürdistan için mücadele ediyor.

Selahattin Demirtaş'a sesleniyorum:

Suriye'de Abd desteğiyle püskürtülen Işid'ten ele geçen alanları, Türkiye'de yaratılmak istenen kurtarılmıs özerk bölgelerle birleştirmek istiyorsunuz Selahattin bey.

Yarattığınız vahşet karşısında Türkiye'nin batısında, ortasında, kuzeyinde, güneyinde halkımızı masum Kürt kardeşlerimiz aleyhine kışkırtanlarla perde arkasında el elesiniz. Pkk'nın kanlı eylemlerine karşı sert ve net tavır koyamamanız 'iç savaş' çıkmasını salyalı ağızlarıyla bekleyenleri çok mutlu ediyor. Farkında değil misiniz?

Barış istediğinize inanmak isterdim Selahattin bey. Fakat bu mümkün değil. Silahı karşınıza almadıkça, 'Pkk ipi bazı Dünya güçlerinin elinde olan vahşi, kanlı, katil bir yapıdır' demedikçe Türkiye size inanamaz ve dürüst olmak gerekirse, siz de bunları söyleyemezsiniz zaten.

Neden söyleyemezsiniz biliyor musunuz? 

Çünkü sizi yaratan, partinizi yaratan, geleneğinizi ve düşünme biçiminizi yaratan güç Pkk'dır. Siz deri koltuklu klimalı aracınızda seyahat ederken dağlarda yüzlerce kilometreyi yürüyerek geçen 'milliyetçilik-ulusal kurtuluşculukla kandırılmış eli silahlılara' karşı geldiğiniz anda siyaseten de başka anlamlarda da yok olursunuz bay Demirtaş. 

Dürüst olalım kısaca...
En az zararla çıkmak için her şeyi açık açık konuşup, içimizi dışımızı net biçimde ifade edelim.

Türkiye'den yana olmak nasıl bir tercihse, Türkiye'den yana olmamak da bir tercihtir. Dürüst olun, canımızı yiyin. İnsan düşmanından bile delikanlılık bekliyor, ki sizin hala bir şansınız var. Düşman olmadığınızı gösterebilirsiniz, biraz cesursanız tabii.

Son noktayı koymadan evvel gelin gerçeklere göz atalım biraz da;

1) Salih Müslim yönetmindeki PYD o zamanki Dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu'nun tekliflerini reddetmeyip Suriye'deki Esad muhalefetine destek verseydi ve Işid Irak ve Suriye'de Kürtlerine vahşice saldırmasaydı Pkk silah bırakacaktı, barış gelecekti.

2) Suriye'de Türkiye'nin etki ve koruması dışındaki Kürt bölgesine vahşi Işid çetelerince saldırılması sonucu Pyd ve onun silahlı kolu Ypg'ye uluslararası meşruiyet sağlanması Pkk'nın Türkiye'de süren çözüm görüşmelerinde tavır değiştirmesine neden olmuştur.

3) İşte söz konusu bu atmosferde Pkk'nın amacı ne kadar kurtarabilirse o kadar bölgeyi Suriye ve Irak ile birleştirmek olmuştur, patlayan mayınlar, kurulan pusuların arkasındaki gerçeklik budur. Hdp ve yönetimi de bu işin makyajcısıdır. Selahattin Demirtaş'ın 6-7 Ekim'de ayaklanma çağrısı bu çizgide hayata geçti. TC Abdullah Öcalan kozunu kullanarak o ayaklanma tehlikesini bertaraf etti.

4) Pkk ve sahipleri bir vakıayı hiç anlamadılar; Türkiye Lozan sınırlarından daha fazla küçülemez. Kültürel, ekonomik, siyasi ve tarihi sebepler izin vermez buna.

Ülkeyi kana bulayan Pkk'yı iyi anlamak gerek. 

Murat Karayılan 'Bir savaşın anatomisi' adlı kitabının 394.sayfasında Apo Rusya'dayken Tahran'a gittiğini ve İran'dan yardım istediğini yazıyor. Peki İran ne demiş kendisine:"Şu anda bu kozu kullanmayın.İran son mevzidir.Buna hem İran hem Pkk dikkat etmelidir."  İran'ın Esad'a verdiği destek bu işlerle ilgilidir. Pkk'nın Suriye kolu olan Pyd-Ypg'nin elli yıldır Kürtleri yok sayıp ezen Esad faşizmine tek kurşun sıkmamasının sebebi İran'ın Pkk'ya kol kanat germesiyle, kendi deyişleriyle "son mevzi" görevini icra etmesiyle izah edilebilir.

Hdp'ye egemen olan Kürt sermayesi Türkiye'nin ortadoğu ve petrol politikası karşısındaki uluslararası konsensüsün eline havuç verilmiş işbirlikçisidir. İran'ın nükleer silah konusunda Batı ülkeleri ile anlaşması Pkk'nın silahlı güç olarak söz konusu konsensüsteki yerini belirliyor. Türkiye'deki Kürt halkı yani ezilen Kürt köylü ve işçileri kendilerini Türk güvenlik güçlerinin önüne atan işbirlikçi hainlerden hesap sormazsa yaşanacaklardan sorumlu olur. Bu perspektifin Kürt halkına izah edilmesinde maalesef aksaklıklar yaşanmaktadır.

Abdullah Öcalan çok farklı zamanlarda 'Ben Tc ile savaştığımdan daha fazla Pkk içinde savaştım' demiştir. Hatta Mahir Sayın'ın 1997'de kendisiyle yaptığı ve 'Erkeği öldürmek' adlı kitapta yayınlanan röportajda 'Pkk'nın yüzde doksan kendi içinde savaştığını' dile getirmiştir. Turgut Özal'ın girişimiyle 1993'ten itibaren savaşı bitirmek istemesini şimdi daha iyi anlıyoruz. Çünkü örgüt kontrolünden çıkmış başka kontroller altına girmişti. 'Bir halkı savunmak' adlı kitabı ve İmralı savunmalarındaki satır araları da iyi okunduğunda bu durum çok net görülecektir.

Sözün özü; Türkiye ne Irak ne Suriye'dir. 

Türkiye halkı etnik ve dini kökü ne olursa olsun bir arada yaşamak zorunda olduğunu bilir. Sosyal gen denen şey yüz yıllık devasa bir operasyonla dahi değiştirilemez. Bunu en iyi kavrayanlardan biri hiç şüphesiz ortadoğu satrancında yıllarca oyuncu olmuş ve sonunda Pkk'dan tasfiye edilmiş Abdullah Öcalan'dır. 

Bu ülkeye ve insanına sonsuz güveniyoruz. Kimin şer kimin hayır olduğunu tasnif edecek büyük bir miras var arkamızda. 
İnanıyorum ki bu kara günleri de aşacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder