7 Temmuz 2015 Salı

Başbağlar'dan Kobani'ye Kürt Sorunu

'93 yılı Türkiye tarihinin en karanlık yıllarındadır. O yılki olaylar anlaşılmazsa Türkiye siyasi düzeni ve siyasi tarihi anlaşılmaz.  Binlerce faili meçhul cinayet işlendi '93 yılında; Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da köy boşaltmalar doruğa ulaştı, Uğur Mumcu paramparça edildi, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis'in uçağı düşürüldü, Jitem'in operasyonel komutanı Binbaşı Cem Ersever öldürüldü, Turgut Özal şüpheli bir şekilde vefat etti, Madımak Oteli yakıldı, sanatçılarımız yanarak can verdi, Bingöl'de dağıtıma giden silahsız ve sivil otuz üç askerimiz canice öldürüldü ve Başbağlar Köyünde köylülere yönelik bir katliam yapıldı, yine otuz üç insanımız kurşuna dizilerek hayatını kaybetti.

Başbağlar katliamının yıl dönümüydü dün.

Peki '93 yılındaki bu vahşi ve adi olayların amacı neydi? Kürt meselesini çözümsüz kılmak ! 

Bu çözümsüzlük boşu boşuna yıllarca sürdürüldü, bugün Suriye olayları üzerinden hayatını devam ettiriyor.

Kürt meselesi sadece bizim değil, bugün tüm Ortadoğu'nun sorunudur. Hangi çözüm reçetesi halkların acı çekmesini önler ve Ortadoğu'daki enerji kaynaklarının Batılı ülkeler tarafından gasp edilmesini durdurur? Abdullah Öcalan 'birlikte çözüm' demişti İmralı savunmalarında. '99'dan bu yana hatta '93'ten bu yana çizgisi değişmedi. '93 yılında Turgut Özal-Eşref Bitlis ikilisinin sorunu bitirmeye yönelik hamleleri vardı, Öcalan'ın bahse konu çizgisi Bingöl'de otuz üç sivil erin katledilmesiyle toprak altına indirildi. 

Neydi o çizginin mottosu: "Eşit yurttaşlık temelinde ortak vatan ülküsü." Güzel, doğru...Olması gereken budur. 

Peki Pkk ve onun sivil ayağı Hdp'nin ana hedefi Apo'nun çözüm reçetesiyle örtüşüyor mu, örtüşmüyor mu? Türkiye bugün 1980 öncesindeki halde değil, 1993'teki halde hatta 2002'deki halde bile değildir, çok ileridedir. 1980, 1993 ve 2002 momentlerinden çok ileriye geçmiş bu ülkede olaylara ve kişilere nesnel bakmaya mecburuz. Apo senelerdir silahların miyadının dolduğunu söylüyor fakat Pkk bu fikre yanaşmıyor. Neden? Nedenini aşağıdaki paragrafları okuyunca kolayca anlıyoruz.

Dünkü haber siteleri ilginç bir başlık attı, Mesut Barzani'nin oğlu Mesrur Barzani Pkk'nın Kandil ve 'işgal' ettiği Şengal'den çıkması gerektiğini söyledi ve ekledi: “Burada Kürtler derken spesifik olarak YPG’den söz etmiyorum. Daha ılımlı olan birçok başka Kürt gücünden ve diğer siyasi partilerden söz ediyorum. Eğer Türkiye’nin belirli bir gruba ilişkin endişesi varsa tüm ılımlı güçlerin katılacağı bir koalisyonun kurulmasına yardımcı olmalı diye düşünüyorum.”

Yine dün akşam Irak Kürt bölgesi başbakanı Neçirvan Barzani bir açıklama yaptı. Barzani, Irak merkezi hükümetinin bütçedeki paylarını eksik gönderdiğini belirterek şöyle konuştu: "Boru hatlarıyla ihraç edilen petrol geliri aylık 850 milyon dolar ederken, Bağdat'ın bize ödediği para sadece 400 milyon dolardır. Maalesef Bağdat bizi başka arayışlar içerisine girmeye mecbur ediyor. Bu şekilde Bağdat ile devam edecek durumumuz kalmadı. Dayatılan şartlardan dolayı farklı çözüm arayışlarına girmek zorunda kalıyoruz."

Dünkü açıklamalar bunlarla sınırlı değil. Neçirvan ve Mesrur Barzani'den başka Irak Kürt Federe bölgesi doğal kaynaklar bakanlığı da bir açıklama yaptı dün. Haziranda toplamda 17 milyon 130 bin varil petrol sevkıyatı yapıldığı belirtilen açıklamada, Kürt bölgesinin kendi kuyularından 12 milyon 740 bin varil, Kerkük’teki kuyulardan ise 4 milyon 390 bin varil petrol ihraç ettiği kaydedildi. Açıklamada Kürt yönetiminin, SOMO’ya haziran ayında 4 milyon 493 bin varil petrolü Ceyhan Limanı’nda teslim ettiği, kalanı ise kendi denetiminde sattığı belirtilerek şu ifadeler kullanıldı: 

"Kürdistan hükümeti, Irak merkezi hükümetinin 2014 yılında bütçe kesintisi yapmasından kaynaklanan borçlarını ödeyebilmek için bu ay serbest bir şekilde petrol satmak zorunda kaldı. Hükümetimiz geçen yıl petrol şirketlerinden alınan borçların ödemesini yaptı. Petrol şirketlerinden alınan borçlar, Kürdistan başta olmak üzere Irak’ın ekonomik ve güvenliği konusunda hayati önem taşıyor. Herkesin bildiği gibi Kürdistan halkının maaşları kesintili bir şekilde ödeniyor ve ekonomik anlamda zor süreçlerden geçmeye devam ediyor.”

Kürt doğal kaynaklar bakanlığı Bağdat'ın payını kıstığını tüm Dünya'ya deklare etmiş oldu. Kısaca Kürt meselesi Türkiye, Irak, Suriye ve İran açısından petrolün paylaşımı eksenine yerleşmiştir. Bugün Işid'in varlığı ve vahşeti de bundan yirmi üç yıl evvel ülkemizde gerçekleşen karanlık olaylar da bu yüzdendir. Amaç önü alınmaz bir kaos yaratarak Türkiye'yi iç savaş şartlarına sürüklemek ve petrolü aşırmaktır. Eğri oturup doğru konuşacağız, Türkiye doğal hinterlandı olan beş yüz yıl egemenlik sürdüğü coğrafyada var olmaya çalıştıkça karanlık eller toplumu birbirine düşürecek adi eylemlere girişmektedirler her dönemde. 6-7 Ekim Kobani olayları da bu kapsamdadır. Elli küsür insanımız iki gün içinde öldürülerek Türkiye'ye yeniden ihtar edilmiştir. Roboski bombalaması ve Reyhanlı katliamı da birer ihtar ve cezaydı. Aynen Başbağlar katliamıyla ihtar edildiğimiz gibi dikkatimiz çekiliyordu. Bu olayların arkasındaki gerçekler elbet bir gün konuşulacak duruma gelecek.

Söz konusu bu büyük ve arap saçına çevrilmiş sorunlar yumağından çıkmak için hangi politikaya sarılmak gerekir diye soruyorsanız, muhakkak ki bir cevabınız da vardır. Bugünkü görev o cevapları derinine tartışarak Türk-Kürt-Arap-Sünni-Şii-Alevi hep birlikte ortak bir akıl yaratmaktır. Eğer ortak akıl oluşamazsa deşilecek döş kolay bulunur. Döşümüze bıçak sokulmasına yol verenler tarihin değil günümüzün vicdanında ve olası savaş şartları içinde mahkum olacaktır.

Tüm siyasilerin bilhassa muhalefet partilerinin bu gerçeği görüp görmediği konusunda şüphem yok diyemem. Hem de çok şüphem var. Akıllanırlar mı? Umarım ! 

Çünkü orman yanmaya başlarsa bütün ağaçlar tehlike altına girer. Kimse kaçacak delik bulamaz. Bu vesileyle yirmi üç sene önce Başbağlar köyünde kahpece katledilen yurttaşları anar, hepsine tek tek rahmet dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder