28 Haziran 2015 Pazar
ÜLKEMİZ ÖZELİNDE GERÇEK-SAHTE, DOĞRU-YALAN PARADİGMASININ SOSYAL, SİYASAL, FOLKLORİK VE EDEBİ AÇIDAN ANALİZİ - GİRİŞ
Türkiye halk sözlüğüne göre ibne : "Biz ibne kelimesini cinsel tercihe eleştiri yapmak için değil, kişinin kaypak, üç kağıtçı, onursuz, sahtekar olduğunu vurgulamak için kullanıyoruz. Bu itibarla ibne kelimesi bizim nazarımızda hakarettir."
(Fakat bugün LGBTİ yürüyüşünde yürüyenler bu kelimeyi cinsel tercihlerini vurgulamak için kullanmaktalar.)
Şu ülkeyi bir günde ibneleştirmeyi başaran bir güçle karşı karşıyayız. Bugün İstanbul'un AKP karşıtı eylem merkezi haline getirilen en önemli meydanında, Taksim'de gerçekleşen LGBTİ yürüyüşü bana bir kez daha toplumun geleceğinin büyük tehdit ve tehlike altında olduğunu düşündürdü. Buradaki tehlike kişilerin cinsel tercihlerindeki kararın etkilenmesi tehlikesi değildir. Tehlike toplum içinde somut ihtiyaç olarak gözükmeyen meselelerin "toplumu kamplaştırma" amacıyla ustaca kullanılmasıdır. Bu tip unsurların ustaca kullanılarak hem toplumda öfkeyi yükseltmeye payanda hem de Türkiye tarihinin en önemli olaylarının yaşandığı bu dönemde suni gündem haline getirilmesi organizatörlerin yetenek ve imkanlarını görmek bakımından çok önemlidir.
(Not: "Müslümanlar açısından kutsal sayılan Ramazan ayında Işid'ın Kobani'ye bombalı saldırısı ile İstanbul LGBTİ Onur yürüyüşünün toplumsal algı ve psikoloji üzerindeki etkisinin mukayeseli incelemesi" başlıklı bir sosyolojik inceleme yapılmasını çok isterdim.)
Cumhurbaşkanlığında verilen dörtbin beşyüz TL'lik iftarın Ankara Mimarlar odası başkanı tarafından açıklandığı üzere 4.5 milyon TL tuttuğu yönündeki yalanı düşünürsek; bu tip propagandaların toplum üstünde yapılan sosyal ameliyatta neşter olarak kullanılması Türkiye siyasi tarihine ilginç bir dipnot olarak şerh oldu.
Yine bir hafta kadar önce etkisi günlerce devam eden bir yalanı hatırlayalım; bu yalan da İslam'ın ya da İslamcıların nasıl gerici olduklarının akıllara sokulmaya çalışılması bakımından can alıcı bir örnektir. Ne yazdılar günlerce: "Tübitak Başkanı nükleer çalışmalarda hadronların çarpıştırılmasının Allah'a karşı gelmek olduğu yönünde bir açıklama yaptı ! ". Evet, bunu dediler ve bu ülkede milyonları bu yalana inandırdılar.
Bir kaç ay evvel piyasaya sürülen başka bir yalan daha haber vardı; 15 Nisan 2015 tarihli CNN Turk haber sitesi (ana kaynak TKP'ye ait Sol haber portalıdır.) ve bir çok haber sitesinde Suudi bir dini önder'in "aç kalınması halinde erkeğin eşini kesip yiyebileceği" yönünde fetva verdiği haberleştirildi. Haberin ana kaynağı İran'daki özel bir haber sitesiydi. "Işid'e yardım eden Türkiye Devletinin bu yardımdaki müttefiki Suudiler nasıl da fena yobaz ve karanlık" imajını yaratmak içindi bu haber. Bazı mahfillere göre "Bu karanlığın ve yobazlığın ülkemize ihracı tehlikesi söz konusuydu." kısaca.
Hatırlamaya devam edelim; Mursi iktidarı sırasında Hürriyet gazetesinin internet sitesi büyük bir yalanı haber olarak vermişti. Neydi o enteresan haber; Mursi hükümetinden bir üye meclise "ölen eşle cinsel ilişkiye girilebilmesine müsaade eden bir kanun teklifi" vermişti. Bu olayı çok mantıksız, saçma bulduğumdan araştırmıştım o zaman ve görmüştüm ki söz konusu haber büyük bir yalandı. Gerçek şuydu; Tunus'ta islami bir gazetede bir köşe yazarı Mursi hükümetinin "ölen eşle cinsel ilişkiye girilebilmesine müsaade eden bir kanun teklifi" vereceğini yazmıştı. Fakat böyle bir şey yoktu. Yalandı !
Tüm bu hatırlatmaları yapınca sözde ilerici, modern, solcu, demokrat kişilerce "Tayyipçilik" yaftası yapıştırılıyor göğsümüze. Oysa biz doğruculuk yapıyoruz.
Ayrıca elinde bu yaftayla dolaşan sözde ilerici, modern, solcu, demokrat kişilerin insanları yaftalama hakları asla ve kat'a yoktur. Neden biliyor musunuz? Çünkü onlar solculuk, devrimcilik, ilericilik rolünün Kemalcilik ya da Selahattincilik yapıldığı takdirde gerçekleşebileceğine inanıyorlar ve bu görevlerini göğüslerini kabarta kabarta yapıyorlar. Peki Kemalcilik ya da Selahattincilik ilericilik midir, solculuk mudur, devrimcilik midir, halkçılık mıdır? Öyle olduğunu iddia eden hayal dünyasında mutlu bir rüyadadır sadece.
Dolayısıyla başka yollardan hapsedildiğinin farkında olan/olmayan özgür beyinli bişeycilerin kendileri dışında kalan başkalarını bişeyci olarak nitelemelerinin, aykırı düşünenleri kendi akıllarınca yaftalamalarının, suçlamalarının hiç bir değeri yoktur. Esas itibariyle bunu yapanlar hastalıklı bir ortamda yetişmiş tipler ve onların yetiştirdiği sözde devrimci-ilerici yeni nesillerdir. Geçmiş elli sene içinde bulundukları hastalıklı ortamın atmosferinde elbette yiğitçe direnmişlerdir kendilerince. Kahramanlıkları da vardır. Fakat bu geçmiş dönem yiğitliğinin başka güçlerin kontrolü altında gerçekleştiği asla akla getirilmez. Çünkü bu sorgulama büyük bir yıkımı getirecektir. Kimse bu "gerçek yıkımı" yaşamaya cesaret edemektedir. Halbuki ayağa kalkmak önce yalanları ve hastalıklı hali paramparça etmekle mümkündür. Ancak bunun için mangal gibi yürek, deli cesareti gereklidir ve maalesef cesur değiliz. İşte bu cesaretsizlik "kronik" hastalığın devamını sağlıyor. Gelişen yeni küresel/yerel konjonktür, hakim sınıfların iç çelişkileri, dış çelişkileri, iç-dış ortaklıkları/işbirlikleri okunamamaktadır.
Böylece içinden bir türlü çıkılmayan hastalıklı ortamın ibretlik bir semptomu olarak belli odaklardan servis edilen her yalana kanılmakta, inanılmaktadır.
Devrimcilik, ilericilik, halkçlılık beni, seni ,hepimizi bu yalanlarla aldatanlara saldırmaktır önce. O yalan kulelerini yıkmaktır.
Can Yücel "bizde göte göt derler." deyince bunu mutlu tebessümlerle karşılayanlar "bizde ibneye ibne derler." dediğimizde kızmayacaklar. Kızıyorlarsa, kabullenemiyorlarsa eğer, cansiperane savunduklarının aksine olarak "demokrat değillerdir, totaliter bir kapanda can çekişmektedirler."
Dememiz o ki işimiz çok zor. Önce rüyadan uyandıracaksın, sonra hastalığıyla yüzleştireceksin, ardından kendi kendisini tedavi etmesini sağlayacaksın.
"Bunları bırakalım, ne halleri varsa görsünler." demeyi kendimize yakıştırmıyoruz. Çünkü onları seviyoruz. İnsanları, insanlarımızı seviyoruz. Bu ülkede ve yeryüzünde her insanın insanca yaşamasını istiyoruz. Mazlumların üzerindeki zulüm ve esaretin yok edilmesini ana hedef olarak görüyoruz. Yer yüzünün her hangi bir yerinde ölen, acı içinde olan her masumun hali canımızı yakıyorken ülkemizdeki, etrafımızdaki insanlarımızın hangi birini boş verebiliriz?
Kukla oyununda kukla ve seyirci olmak istemeyenlere sesleniyorum. Tüm sözüm onlaradır. Zira bizim kukla ya da seyirci olmaya tahammülümüz olamaz.
Not: Hiç kimsenin cinsel tercihi ve o tercihi yaşaması üzerine olumlu olumsuz bir değerlendirme yapmak mümkün olamamalıdır. İnsanın cinsel tercihi onun dışındaki hiç kimseyi ilgilendirmez, meğer ki başkalarına zarar verecek durumda olsun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder